AYDIN TARİHİ

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AYDIN
aydın 
türkiye aydın
aydın türkiye
AYDIN İLİ TARİHİ
Bugünkü Aydın; kuzeyindeki Top Yatağı sırtında kurulan Tralles Kenti ile birlikte MÖ.2500 yılında Hititler zamanında gelişmiş, VII. yy.da Lydia zamanında da en parlak çağını yaşamıştır. Sırasıyla Neolitik, Kalkolotik, Tunç Çağları ile Frigya, Lidya, Pers, Roma ve Bizans çağlarını, 
FOTO7
1171-1270 yılları arasında Selçuklular, 1270-1307 yılları arasında Menteşeoğulları, 1307-1390 yılları arasında Aydınoğulları, 1390-1922 yılları arasında Osmanlı dönemini yaşamıştır. Selçuklularla birlikte Türk uygarlığının kültür varlığı 
FOTO8
ve eserleriyle donatılan Aydın, sosyal hizmetler, tarım ve mimaride uygar günlere şahit olmuştur. Aydın'ın Türk egemenliğinde bir yönetim birimi statüsü kazanması 1390 yılında Yıldırım Beyazıt'ın şehzadesi Ertuğrul Bey'in Vali olarak Aydın'a atanmasıyla başlamıştır.
FOTO6
FOTO5
FOTO4
Hitit kaynaklarına göre, batıda “Seha” adında bir ırmaktan ve onun suladığı bir vadiden bahsedilmektedir. Bu hiç kuşkusuz Büyük Menderes’tir. Seha’nın kuzeyindeki topraklara ise “Lukka” ülkesi diyorlardı.Yine batıda ise yeri belli olmayan “Ahiyyawa”dan söz edilmektedir. Lukka sözcüğünün daha sonra güneydeki Teke Yarımadası’na yerleşecek olan Likyalılarla ilişkili olduğu açıkça anlaşılmaktadır. İ.Ö.1340 VE 1309 yılları arasında hüküm sürmüş olan Hitit Kralı 2. Mürşil ‘in yıllıklarına ve diğer Hitit kaynaklarına dayanarak Apasa’nın,Efes, Milavanda’nın Milet, Pariyana’nın Prien, İlyalanda’nın Alinda,Walivanda’nın Alabanda,olduğunu öğreniyoruz. Karacasu ilçesindeki Afrodisias’da durum daha da ilginçtir. Afrodisias’ın daha önceki adının Ninoe olduğunu öğreniyoruz. Bu isim, buranın Mezopotamya ile ilişkili olduğunu açıklıyor. Bu kente ait Aprodisias tapkısındaki tanrıçanın tıpkı Efes Artemis’i gibi ana tanrıça karakterli olması, bizim bu topraklarda yerleşen ilk uygarlıklar coğrafya olarak Mezopotamya’ya tarih olarakta Anadolu’nun Neolitik çağlara jadar uzanan Ana Tanrıçatapkısına bağlamamızı zorunlu kılıyor.
FOTO4
1280 yılında Menteşe bey tarafından zaptedildi. Menteşe Bey’in egemenliğinde kalan kent daha sonra Menteşe Bey’i öldüren Aydınoğlu Mehmet Bey’in eline geçer. 1425’de 2.Murat tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katılan kent Anadolu eyaletine bağlı bir kültür merkezi olan 16.yy. Sonlarından başlayarak ayaklanmalara sahne oldu.
 1811’de İzmir, Saruhan (Manisa), Menteşe (Muğla), Antalya, Isparta sancaklarını kapsayan eyaletin merkezi oldu. Eyalet merkezi (1857) İzmir’e taşındıysa da bu yönetim birimini adı Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar “Aydın” olarak kaldı. Anadolu'nun ilk demir yolu Aydın-İzmir arasında yapılıp işletmeye açıldı. 27 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgal edilen kent, 30 Haziran 1919’da geriye alındı. Tekrar işgal edilen kent 07 Eylül 1922’de kurtarıldı.
Magnesia antik kenti, Aydın, Germencik ilçesi, Ortaklar Bucağı’na bağlı Tekin Köyü sınırları içinde, Ortaklar-Söke karayolu üzerindedir. Kent efsaneye göre Thessalia’dan gelen Magnetler tarafından kurulmuştur. Apollon’un kehaneti ve yol göstermesi üzerine Anadolu’ya gelen Magnetlerin kurdukları ilk Magnesia’nın yeri bilinmemektedir. Diodor, Menderes Nehrinin sürekli yatak değiştirip taşması sonucu meydana gelen salgın hastalıklar ve Pers tehlikesine karşı Atinalı 
Thibron’un kenti M.Ö. 400-399 taşıdığını yazmaktadır. Büyük bir olasılıkla Thibron yeni bir kent olmaktan çok, Magnesia kenti sakinlerini bugünkü Magnesia’nın eteklerinde Thorax (Gümüş) Dağı’nın eteklerinde Leukophyr’e getirmiş ve orada korumuş olmalıdır. Bu nedenle bugünkü Magnesia’ yı da daha sonraki bir dönemde kurulmuş saymak doğru olacaktır.
Yeni Magnesia çevresi surla çevrili, yaklaşık 1300x1100 m2 bir alanı kapsayan, ızgara planlı cadde ve sokak sistemine sahip bir kentti. Priene, Ephesos ve Tralleis üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir konuma sahipti. Magnesia’nın zamanımızdaki ünü; tasarım ve uygulamalarıyla günümüze kadar ulaşmış olan mimar Hermogenes’ten kaynaklanmaktadır. Antik yazar, mimar Vitruvius’a 
göre Hermogenes, Pseudodipteros tapınak planını ve sütun aralıklarına göre tapınak tiplerini belirleyen ilk mimardır. Vitruvius ayrıca Hermogenes’in baş eserinin Magnesia’daki Leukophryne Tapınağı olduğunu da söylemektedir. Hermogenes bu tapınağı arkaik döneme ait ilk tapınağın yıkıntıları üzerine Helenistik dönemde inşa etmiştir. Tapınak İon düzeninde 8x5 sütunlu olup 67,5x40 m. Boyutuyla Anadolu’nun Helenistik dönemdeki dördüncü büyük tapınağıdır.
Aydın, Nazilli, ilçesi, Bozyurt Köyü’nün 1 km. kuzeyinde, doğu ile batısı dik ve yüksek tepelerle çevrili, ortasından Mastaura deresinin geçtiği, dar vadinin kuzeyinde, asıl tepenin güney eteklerinde yer alan küçük bir antik yerleşim yeridir. Antik yol üzerinde kurulmuş olan Mastaura, zeytin, incir, üzüm bahçeleri ile kaplı tarım arazisi durumunda ve tamamı şahısların mülkiyetindedir. Bugün görülebilen yapı kalıntıları şehrin kuzeybatısında, iki kademeli kemerli terasla oluşturulan sahne binası bugün kısmen korunmuş vaziyette olup, orkestra kısmı zeytin ağaçları ile kaplıdır, cavea kısmı ise tamamen tahrip olmuş, sadece yer yer dolgu malzemesi görülmektedir. Kentin ortasında taş, kireç harç malzeme ile inşa edilmiş yüksek bir teras duvarı, üzüm ve incir bahçeleri içinde görülmektedir. Kentin yer aldığı vadiyi oluşturan doğudaki tepenin kuzeyinde üst noktada kule olabilecek bir kalıntı mevcuttur. Şehrin güneydoğusunda yer alan nekropol alanındaki yarısı açıkta olan mezarlar Roma Dönemi özellikleri göstermektedir.
Çine Ahmet Gazi Camisi’nin güneydoğusunda, caminin avlusundadır. Bu türbenin Ahmet Gazi’nin kardeşi Ahi Bayram’ın ya da İbrahim Efendi isimli bir kişiye ait olduğu sanılmaktadır. XIV. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bu türbe eyvan tipi türbeler gurubundandır. 14. yüzyıl başında Menteşe Beyliği zamanında yapılmış olduğu tahmin edilen türbe dörtgen planlıdır. İki katlı olan türbe kubbe ile örtülüdür. Türbenin üç duvarında birer penceresi olup, alt yapının üstünü sekizgen bir kasnağın taşıdığı sekizgen piramit biçiminde bir külah örtmektedir. Türbede iri mermer bloklar ve bu dönemde çok az görülen tuğlalardan yararlanılmıştır. Bu tuğlalar biri yatay, diğeri dikey olmak üzere sıralanmıştır. Bu türbede Ahmet Gazi Camisinde olduğu gibi Bizans devrinden kalma devşirme parçalardan yararlanılmıştır.
Nazilli’ye bağlı Erenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir. Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX. yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir. Ancak burada XVII. Ve XVIII. yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir. Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II. Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.
Aydın, Yenipazar ilçesi Donduran Köyünün güneyinde yer almaktadır. Moloz taş tuğla ve yer yer mermer spoilen malzemeden inşa edilmiştir. Birbirine bitişik iki kare mekandan oluşan kulenin batı cephesine bitişik kare mekan daha küçük ebatlardadır. Kubik bir yapı olan Donduran Kulesi: Birinci, ikinci ve teras katından oluşmaktadır. Ahşap kat döşemeleri yandığı için mevcut değildir. İkinci kat doğu duvarında üçgen alınlıklı ocağı bulunmaktadır. Teras katta duvarlarda mazgal delikleri vardır. Giriş kapısı yine bu cephede birinci katın duvarının ortasındadır. Kuleye giriş muhtemelen çekme köprünün iç tarafındaki merdiven basmakları ile sağlanıyordu. Çekme köprünün makara sisteminin kalıntıları kapının ahşap lentosunun ortasındaki makaradan anlaşılmaktadır. Duvarlarda büyük ve küçük çatlaklar vardır. Kule devrin anlayışına uygun olarak köyün üstünde, köy ve Menderes ovasına hakim bir konumda inşa edilmiştir. Kulenin kesin yapım tarihi belli değildir. Köyün içindeki çeşmelerin kitabelerindeki H.1177-1178 (1763-1764), (1764-1765) tarihleri kulenin yapım tarihlerine ışık tutmaktadır. Kulenin önemi Aydın ilinde ayakta kalmış üç kuleden biridir.
Kuşadası İlçesi, Hacıfeyzullah Mahallesinde bulunan Güvercinada Kalesi, Kuşadası Körfezinin ağzında limanı koruyan bir konumda yapılmıştır. Güvercinada üzerinde, Barbaros Hayrettin Paşa tarafından yaptırılan bir iç kale ve İlyas Ağa tarafından yaptırılan surlar yer almaktadır. Bu surlar Mora İsyanı sırasında adalardan ve denizden gelebilecek saldırıları önleyebilmek için yaptırılmıştır. Surlar adayı çepeçevre saracak şekilde yaklaşık 3 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Kalenin yapımında kullanılan taşlar Yılancıburnundan getirilmiştir. Surların güneyinde doğu yönüne cepheli merdivenlerle çıkılan yuvarlak kemerli ve iki kule ile korunan kale giriş kapısı yer almaktadır. Kuzey kule beşgen, güney kule ise silindirik biçimdedir. Kapı üstündeki kitabe boşluğu daha önce burada bir kitabenin olduğunu göstermektedir. Surların inşa kitabesi, kuzeydeki kule duvarı üzerinde bulunmaktadır. Kitabe 4 satır ve 20 mısradır.
Aydın Çarşısı içerisindeki Ramazan Paşa Camisini 1595’te Üveys Paşa’nın kardeşi Ramazan Paşa yaptırılmıştır. Cami 1899 depreminde tamamen yıkılmıştır. Günümüze ulaşan camiyi Sökeli Halil Paşa yaptırmış, orijinalliğinden uzaklaşan camide karmaşık bir üslup görülmektedir. Burada Avrupa mimarisinden yararlanılmak istenmişse de bunda başarılı olunamamıştır. Cami, kare planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Kubbe kasnağındaki yuvarlak pencereler barok kıvrımlarla çevrelenmiştir. Ahşap giriş kapısı, oyma işleri ile bezenmiştir. Yapının üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini barok üslubu anımsatan on uzun pencere ve su damlacığı şeklindeki küçük pencereler aydınlatmaktadır. Alçı kabartmalar, renkli cam işçiliği ve ağaç oymacılığı bakımından süslemeleri önemlidir. Caminin iç bezemesi bütünüyle barok üsluptadır. Kurtuluş Savaşı sırasında 22 Mayıs1919’da direniş toplantısı bu cami içerisinde yapılmıştır.
Aydın’ın en eski camisi olan Üveys Paşa Camisi, Kadı Muhiddin Efendi’nin oğlu Mısır Beylerbeyi Üveys Paşa tarafından 1568 yılında yaptırılmıştır. Üveys Paşa, Başdefterdarlık ile Budin ve Mısır Beylerbeyliklerinde bulunmuştur. Avlu içerisinde kare planlı tek kubbeli küçük bir camidir. Yüksek kasnak üzerine oturan kubbesi kiremit kaplıdır. Dört sütunlu son cemaat yeri kirpi saçaklıklı üç kubbecik ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde yazıtı bulunmaktadır. Mihrap ve minberinde dikkati çeken bir bezeme olmayıp sadedir. Büyük olasılıkla caminin yandığı sırasında içerisindeki bezemelerle birlikte tahrip olmuştur. Cami 1899 depreminde yıkılmış, yeniden yapılmış, Yunan işgali sırasında yakıldığından 1947-1948 yıllarında onarılarak bugünkü durumuna getirilmiştir.